30 Ocak 2013 Çarşamba

The Man from Nowhere - 아저씨!


Dün gece Maldiv'lı bir arkadaşımız bu filmi överek; "Ben izledim kesinlikle izleyin" demesi üzerine açtık ve hep beraber izlemeye başladık. Başroldeki adam tam bir sır küpü ama hayranlıkla seyrederken o adamın aslında bir türlü sevemediğim "Won Bin" olması filmin dramatikliğinden daha çok etkiledi beni.

Bir an filmde kısa saçlı halini gösterince "Woaaaa, Aaaa, Oooo" çığlıkları ile anladım ki tek ben değilmişim onun "Won Bin" olduğunu anlamayan. :D Won Bin'i sevişim bu filmde kısmetmiş.

Filmin konusu çok güzeldi. Özellikle Kore'yi bir cennet ve hayallerinin ülkesi gibi gören Kore sever kişiler muhakkak izlesin. Ağlamak isteyenlere güzel bir fırsat filmi :D Won Bin olduğuna şaşırmasaydım kesin ben de ağlayacaktım ama neyse hiç girmeyeyim o konuya.





+ Siz yarın için yaşıyorsunuz, değil mi?
- Ne?
+Yarın için yaşayanın, bugün için yaşayan karşısında hiç şansı olmaz.
-Sen ne saçmalıyorsun be?
+Ben sadece bugün için yaşarım. Ve bu ne kadar korkunç bir şey size göstereceğim.



 -Bayım beni kurtarmaya mı geldin?
"+Geçen sefer... Sana arkamı döndüğüm için özür dilerim. Birine çok yakınlaşmak istersen,
bir şekilde ondan uzak durursun.
-O ne demek?
+Ben de bilmiyorum.
-İlk defa seni gülerken görüyorum.
+Artık tek başınasın, başarabilirsin, değil mi?
+Bir kere daha... Bana bir kere daha sarılır mısın? Bana bir kere daha sarılır mısın?
-Bayım, ağlıyor musun? "






26 Ocak 2013 Cumartesi

Bok Kafe! :P


Bir önceki yazımda gitmiş olduğum Japon restoranından bahsetmiştim. Yine aynı gün dondurma yemek için "Modern Tuvalet Kafe" adı altında benim deyişimle "Bok Kafe"ye gittik.
Kafe adına yazacak pek bir şey yok. İstenilen porsiyonlar ya bir klozetin içinde, ya bir küvetin, ya da pisuar, lavabo içinde geliyor.
Kafenin dizaynı, bir tuvalette ve banyoda olabilecek tüm detaylarla dekore edilmişti.

Tatlınızı yerken klozetin üstünde oturmak bir insanın psikolojisini rahatça bozabilir. :P
Ayrıca ayrıca ekleme yapıyorum :D Kafe oldukça dikkat çekici olduğundan ve müşteriyi gayet iyi çektiğinden yiyecek içecek fiyatları oldukça pahalı ve tadları o kadar da lezzetli değildi!














12 Ocak 2013 Cumartesi

Japon Restorant

Yakın zamanlarda Kore'ye dönecek arkadaşımızın isteği üzerine onu kıramayıp Japon restoranına gittik. 9 yaşımdan beri Japonları seven ben şuana kadar Udon'dan başka bir tat tatmış değildim.
Bir de yeni tatlara karşı pek açık değilim. Özellikle balık ve balık çeşitlerine...
Gideceğimiz restoranın belli bir saatinde uygun bir fiyata sınırsız yemek vardı. Her türlü yemeği yiyebilirdik ve öyle de yaptık.
Menü elimize gelir gelmez "Bundan, şundan, şundan da, aha bir de bu" diyerek bir dünya yemek seçtik
***
Bütün yemekler önümüzde güzel güzel ve sıcak sıcak pişirilerek anında tabaklarımıza servis edildi.
Bazı menülerde epey bir sıcak servis oldu. Ve büyülendik. :D


 Pişmiş balık bile yiyemem normalde. :S

Ama o gün çiğ balık bile yedim. o_O' :D Tadı mı? Mükemmeldi! Pişmiş balık tadından hiçbir farkı yok; aksine daha yumuşaktı.
Balıktan sonra et seansına geçtik :D Lokum gibi lezzetliydi. Özellikle içi mantarlı olan *-*
İnce şeritler halinde kesilen et arasına soğanlar dizildi ve servis edildi. Harikaydı!
Kuzu şiş harika, harika ötesiydi. Öyle bir acı sosu vardı ki kaç şiş yedik hatırlamıyorum. *-*
Son olarak bütün bu güzel yemekleri sunan aşçımıza teşekkür ederek mekandan zor ayrıldık.

Pişman değilim, bir daha gideceğim, bir daha yiyeceğim. Bu arada resimler dışında birçok tat denedik, fakat çoğu makinemde olduğu için aktaramadım. İlk suşi denemem de yine bu restorantta oldu ve suşi'den de epey bir memnun kaldım.

Bir sonraki yazım "Bok Kafe" olacağından kaçırmamanızı tavsiye ederim. :D

9 Ocak 2013 Çarşamba

Kalbim buram buram ev tütüyor!



Özlemi bilmek var, bir de hissetmek...
Hep bilirdim ama şuanda iliklerime kadar hissediyorum.
Çok zor bir şey. Bence teknoloji daha fazla ilerlesin ve MSN'den konuşurken annenin, babanın, evin kokusu da hissedilsin...

Son zamanlarda da pek bir durgun, pek bir duyarsızım.
İnsanların yüzüne bakıp gülemiyorum bile.
İlk defa ailemden bu kadar ayrıyım.
Şehir dışında okurken de ayrı kaldım; ama arada eve dönmek, annemle telefonda saatlerce konuşmak, hastalandığımda rapor alıp eve gitmek ve sanki ilaçmış gibi eve girer girmez iyileşmek farklıydı.
5 ay olmak üzere Çin'e gelişim. MSN ya da Skype ile arada ailemle görüşüyorum.
Teselli olarak "ne güzel şey şu teknoloji" diye birbirimizi avutuyoruz.
Ama bir sarılıp öpmek hatta bunlara bile gerek duymadan evin salonunda annemi elinde el işiyle otururken görmek, babamı ayaklarını koltuğa uzatarak TV izliyorken görmek de sıcaklıklarını hissettiriyordu.
Bu görüntüleri şuanda kafamda canlandırırken gözlerim dolu dolu.
Ben evimi, annemi, babamı, anneannemi, küçük aşkım yeğenimi, ablamı ve kardeşimi çok özledim.
 Daha dönmeme 1 sene belki de 1 seneden fazla var.

Geçen haftalarda evimden bir kargo geldi. Evimden geldi diye kutuyu bile çöpe atmayacaktım neredeyse. Bu paketi annemler doldurdu, onlar hazırladı derken buldum kendimi. 
Yeğenimin benim için çizdiği resimler kargonun içinden çıkan en değerli eşyalardı.
Yavrum beni çizmiş ve beni özlediğini söylemiş, teyzesi kurban olur onu yaradana.
En çok özlediğim sarılıp, öpüp koklamaya hasret kaldığım yeğenim.
Bu günler tez zamanda geçer inşaallah...